Kocaeli 2 Şubesi
646 | | | 03-04-2018
Genel Başkanımız Sn. Ali YALÇIN dan..
Ali YALÇIN

Katliamlar ve sömürü üzerine kurulu emperyalist Batı sistemi, ahlaki ve insani tüm değerleri çiğneyerek yeryüzünün bütün kaynaklarını ‘zor, zer ve tezvir’e dayanarak sömürmeye devam ediyor. Muhteris Batı’nın bu bitmez iştahı yeryüzünü cehenneme dönüştürmüş durumdadır. Emperyalizmin vahşi iştahına karşı mazlum toplumların itirazları da giderek artıyor. Mazlumların uyanışı karşısında işgal ve talan düzenleri için kaygıya kapılan emperyal düzen, bölüşüm sahası olarak seçtikleri İslam dünyasını, esareti, kendi insanına zulmedecek ölçüde içselleştirmiş iş birlikçi taşeron örgütler eliyle domine ediyor.

Dünyanın mazlum toplumları için umut haline gelen Türkiye de bu taşeron örgütlerle bastırılmaya, antiemperyalist ve insancıl duruşundan uzaklaştırılarak kanlı düzene ram olmaya zorlanıyor. Küresel emperyal düzen, bir yanda FETÖ ile siyasi sistemi ele geçirmeye, PKK ile Türkiye’yi dize getirmeye, diğer yanda da DEAŞ ile Suriye’ye yerleşmeye ve nihayet PYD/PKK eliyle terörizmi sınırımızda devletleştirmeye gayret ediyor. Bu örgütlerin tamamı, medeniyet coğrafyamızdan devşirilmiş yapılardır. Emperyalizm, bu yolla sadece devletlere boyun eğdirmiş olmuyor, yanı sıra bu taşeron örgütler eliyle ihaneti, iş birliğini bu topraklarda sosyalleştirip, coğrafyamızın fıtratını bozuyor, sosyolojik kodlarını değiştiriyor.

Tarihin her döneminde ihanetler, zalimden daha alçak, düşmandan daha öldürücü olmuştur. Bu yönüyle bu toprakların kodlarıyla oynamaya yönelik bütün darbeler birer ihanet girişimidir. 28 Şubat da doğrudan eğitim düzeni ve camiasını, ülkemizin entelektüel birikimini ve sivil toplumu hedef alan uygulamalarıyla son derece tahripkâr olmuştur.

28 Şubat’ın neden olduğu tahribatın bir yandan siyasi kararlarla, diğer yandan da darbecilerin yargılanması yoluyla onarıldığı bir süreci yaşıyoruz. Türkiye’nin vesayet düzeniyle yüzleşip hesaplaşması geleceğimiz için hayati bir meseledir. Bu karanlık kumpasın elebaşları tarih nezdinde ve milletin vicdanında esasen yargılanmış, mahkûm edilmiştir. Şimdi yapılması gereken, milletin vicdanında mahkûm olanların yargı eliyle de mahkûm edilmesidir. Ancak, FETÖ’cü savcılar tarafından yargıdan kaçırılan darbenin sivil ayağı da mutlaka ve en kısa zamanda yargı karşısına çıkarılmalıdır.

Millet iradesi, ihanetin FETÖ ayağını 15 Temmuz’da bilinç ve eylem düzeyinde şahlanan bir kararlılıkla bozduğu gibi, aynı azim ve kararlılıkla DEAŞ ayağını Fırat Kalkanı, PYD/PKK ayağını da Zeytin Dalı Harekâtı ile bozmuştur. Bundan sonra da ümmeti parçalamaya, Türkiye’yi dize getirmeye matuf olası kirli tezgâhlara karşı aynı bilinç ve teyakkuz hâli korunmalıdır.

Mazlum halkların ve Türkiye gibi ülkelerin yükselen itirazları karşısında kartlarını artık gizlemeden oynayan, açık açık diktatörleri destekleyip, terör örgütü kabul ettikleri yapılara bile silah gönderen devletler karşısında Birleşmiş Milletler’in çarpık işleyişi küresel zorbalığı meşrulaştırıcı bir işleve neden olmaktadır. Bauman, ‘İnsanların, yaşamasına daha uygun bir dünyaya giden kestirme bir yol bulma imkânını yitirdiğini” söylerken, karamsarlığının nedeni işte bu gayri insani küresel sistemdir. Tam da bu nedenle “Dünya 5’ten büyüktür” ve “başka bir dünya mümkündür” çıkışını iradeye dönüştürmek mecburiyetindeyiz.

Küresel zorbalığı engelleyebilecek bir sistem, ancak küresel zorbaların belirleyici olmadığı bir uluslararası mekanizma ile mümkündür. Bugün Filistin’in işgali sorunu da emperyal planların çarpık BM işleyişi tarafından onaylanmasının bir sonucu değil midir? Emperyalizmin BM’nin çarpık işleyişinin korumasında olduğu bir dünyada mazlum halklara direnişten başka bir seçenek kalmıyor.

Filistin halkı da bunu yapıyor ve yeryüzü barışının ontolojik merkezi olması gereken Kudüs’ün, ayrışmanın, öfkenin, zulmün merkezine dönüştürülmesine direniyor, direnecek. Kudüs’ü işgal etmenin sembolik anlamda bütün dünyayı işgal etmek olduğu ve buna sessiz kalmanın ağır sonuçlarının olacağı artık görülüyor. ABD’nin Kudüs kararına karşı BM’de alınan karşı karar da bu düzenin artık sürdürülebilir olmadığını göstermiş oldu.

Kudüs gibi ontolojik, teolojik derinliği olan meseleler, aktüel ilgi ve etkilerle anlaşılamaz. Mehmet Akif İnan, “Bizi aktüalite yönlendirmemelidir. Aktüalitenin değirmeni öğütür bizi” diye yazarken, hayatın yönünü belirleyen ana meselelerin, ancak tarihi birikimle sağlanacak şuur ve değerler perspektifinden kavranabileceğine işaret etmektedir.

 

***

 

Eğitim, tarihe karşı sorumlu bir bilinç ve geleceği kurma heyecanı ile bugünü anlamlı kılan en öncelikli faaliyettir. Dünden bugüne, bugünden yarına nesillerin ruhunu birbirine bağlayan varoluşsal anlam ve değerler eğitimle kazanılır. O nedenle eğitim, günü kurtarmaya ayarlanmış konjonktürel bir iş değildir. Eğitim gibi köklü bir meselede artık kısa vadeli, popülist politikalar terk edilmelidir. Türkiye olarak, kavrayış ve uygulamadaki şuur eksikliği sebebiyle eğitim alanında ziyan olan zamanımızla birlikte nesillerimizi heba ettik.

Öğretmeni itibarsız ve korumasız bırakan kimi yanlış uygulamalar nedeniyle, eğitimin asıl unsuru olan öğretmenler, hak ettikleri ilgi ve saygıyı görmemekte, sık sık şiddete maruz kalmakta, bazıları ölümle sonuçlanan saldırılara uğramaktadır. Öğretmeni, paydaşlarla istişare etmeksizin hayata geçirilen yanlış uygulamaların sorumlusu olarak görme veya gösterme kolaycılığından vazgeçilmelidir. Bu yaklaşımlar, öğretmenin performansıyla birlikte eğitimin kalitesini de düşürmektedir. Sadece kamu kurumlarında değil, hayatın bütün anında ve alanında sağlanması gereken ehliyet ve liyakat, eğitimle olur. Bu husustaki görüş ve önerilerimizi ‘Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi’ raporumuzda detaylı bir şekilde ilgili kesimlerle ve kamuoyu ile paylaştık. Öğretmenlik ve yöneticiliğin ayrı birikim ve kabiliyetler gerektirdiği ortadadır. Eğitim kurumlarımızda, eğitim yönetimi alanında yetkin, nitelikli, vizyon sahibi yöneticilere olan ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır. ‘Hak edenin görev almasını, hakkını verenin görevde kalmasını, yeterliliğini kaybedenlerin görevinin sonlanmasını’ öngören bir modelin hayata geçirilmesi eğitim yönetişiminde kaliteyi artıracaktır. Bunun için, anlayış değişikliği ve yeniden yapılanmaya, bütün kamu düzenimizde ve işleyişinde bir yenilenmeye ihtiyaç var.

Eğitimin maddi manevi bütün meseleleri ile ilgilenmek, Eğitim-Bir-Sen’in varlık ve kuruluş amacıdır. Biz, akademik dergi ve yayınlarımıza ilaveten eğitimin ve eğitimcilerin sorunlarını konu edinen araştırmalarımızla, raporlarımızla, tabir yerindeyse, eğitimin baştan ayağa emarını çekerek; fikren, ruhen, bedenen sağlıklı, verimli bir nesil yetiştirmede başarılı bir eğitim sistemi kurma imkânının önünü açıyoruz.

Hiçbir insani değerin mekân tutamadığı çorak yürekleriyle ehliyetsiz, liyakatsiz insanların tahakkümünde bir dünya, baskı ve zulümlerin kıskacında kıvranıp duracaktır. Bugün dünyanın yaşadığı tam da insanın kendine yabancılaşmasıyla başlayan böyle bir bunalımdır. O nedenle, biz faaliyetlerimizin aşama ve içeriğini ‘işimize, içimize ve dışımıza yolculuk’ ilkesiyle sürdürüyoruz.

Gönül coğrafyalarımız başta olmak üzere, her yerde emek dayanışmasına önem veriyoruz. Kamuda ehliyet, liyakat ve performansa vurgu yaparken de, başta merkezinde ülkemiz olan gönül coğrafyamızın insanlarıyla buluşup ortak dertlerimizi, tasalarımızı, çözüm ve çareleri konuşurken de hep aynı duygudan, duyarlılıktan hareketle doğruları bulmaktır amacımız.

Sorumlu olduğumuz belki de doğruyu bulmaktan evvel halis niyet ve gayretle ona yönelmektir. Bu arayışın yönelişi, bu yönelişin arayışı içinde olanlara selâm olsun.

Tüm Yazılar
1 Genel Başkanımız Sn. Ali YALÇIN dan..